Gece Gece Pazarlık


Dün akşam biraz erken yatalım da sabaha uykumuzu almış olarak kalkalım dedik. Bıdıkları da lazerle oynatarak iyice bir yorduk ki bize bulaşmasınlar, kapımızın önünde ağlamasınlar.
Neyse, pijamalar giyildi, dişler fırçalandı, yorgun bedenler yatağa bırakıldı, uykuya dalış anı beklendi, beklendi, beklendi...Gelmedi...
Salonda otururken yarı uyuklar vaziyette olan gözler cin gibi açıldı, hava da sıcak bir yandan, sağa dön yok, sola dön yok. Böyle durumlarda benim de çenem düşer, nerede alakasız konu var aklıma gelir, insanın uykusu hepten kaçar.

Soma Faciası-Germinal

13 Mayıs 2014' ü unutmayın...
Bugün tam iki hafta oldu o kara gün yaşanalı...Hayat ne çabuk normale döndü, telaşlarımız ne çabuk yakamıza yapıştı...301 maden işçisinin, emekçinin, babanın, evladın, kardeşin, eşin, dostun öldüğünü ne çabuk unuttuk..."Baba" kelimesi kalplerini acıtacak 432 çocuğun varlığına ne çabuk alıştık... Gündemimiz değişti hemen..Çözüm süreci hızlandı, doğu illeri hareketlendi, asker sivil gözetilmeksizin saldırılar başladı. Padişahımız efendimiz esip gürlemeye, ağzından köpükler saçmaya devam ediyor. Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyunu arttırabilmek adına tabanında yaktığı ateşi kuvvetlendirmek için veriyor odunu, açıyor ağzını, alevi-sünni çatışması çıkarmaya çalışıyor, gerçek terörist baş tacı edilirken Gezi' de ölenlere terörist diyor, kaşıyor, yaralara pis parmaklarını sokuyor, deşiyor insanların acılarını. Ve belki farkında değil ama her an her saniye beddualarımıza hedef oluyor. Her zaman söylüyorum, Soma için üç gün yas ilan edildi ve bitti, ama benim yasım beddualarım yerini bulana kadar devam edecek...

Kısırlaştırma


Bildiğiniz üzere Duman ve Gümüş adında iki pıtırcık kedim var ve dün yaptığımız veteriner ziyeretimizde kızgınlık dönemlerine girmek üzere olduklarını öğrendik. Bu durumda ya biran önce kısırlaştırma operasyonu yaptırmamız gerekiyormuş ya da ilk kızgınlık dönemini ilaçla bastırıp daha sonra kısırlaştırmamız gerekiyormuş.

Mehmet Ali...


16 yaşında...
Altı yıl önce anneleri terk etmiş Mehmet Ali' yi ve küçük kardeşini...
Babaları gözü gibi bakarmış çocuklarına...
Her gün madene girmeden önce yemek yapıp buzdolabına koyarmış çocukları aç kalmasın diye...
Madene son gidişinde de iki çeşit yemek yapmış Yüksel Cangül çocukları için ve geri dönmemiş...
Babasının cansız bedenini Mehmet Ali teşhis etmiş, o günden beri uyuyamıyormuş, başına ağrılar giriyormuş...
Annesi gelmiş, küçük kardeşini alıp gitmiş...
Mehmet Ali baba ocağını bırakıp gitmek istememiş...
Okuyup meslek sahibi olmak istiyormuş...

8 Gün Önce...



13 Mayıs 2014...
301 can yitip gitti...Yüzlerce insan için hayat o gün durdu...
Çaresizlikten girilen maden ocakları ocaklarını söndürdü, artık daha da çaresizler...
Haberleri, gelişmeleri hepimiz izledik, ağladık, sinirlendik, küfürler beddualar ettik, anlatmaya gerek yok...

Yalnızlık...


Doğdum bir gün anamın karnından,
açtım gözlerimi dünyaya, baktım çipil çipil.
Çocuk oldum, koştum oynadım,
yeri geldi kanattım dizlerimi, ağladım.
Biraz büyüdüm okula gittim, ilk okulu terkettim.
Askerlik, iş güç, yuva kurma telaşı derken hayat aktı gitti.
İlki, ikincisi, üçüncüsü derken boy boy evlatlarım dizildi.
İyi evlat oldular mı?
Oldular.
İyi baba olabildim mi?
Olabildim mi?
Sorumun cevabı, aynadaki yalnızlığımda.
Sorumun cevabı, sofradaki katıksızlığımda.
Sorumun cevabı, televizyonun yüksekçe açılan sesinde,
ikinci bardağı içilemeyen çayımda,
kuruyan ekmeğimde,
içmeyi unuttuğum ilaçlarımda,
bayramdan bayrama çalınan kapımda,
geceleri ılık ılık yanağıma süzülen yaşlarda,
artık göçüp gitmeye duyduğum heveste.
Sorumun cevabı dilime varmayan yüreğimde.

Ağustos Böceği İle Karıncanın Aşkı

Biz eşimle aynı kampüste çalışıyoruz. Sanırım çalışma hayatımın en sevdiğim tarafı bu. Öğle aralarında birlikte yemek yiyoruz, yemek sonrası kampüste yürüyüş yapabiliyoruz. Bazen birlikte küçük kahve molaları bile verebiliyoruz. 
Dün yine yemek sonrası yürüyüş yapıyoruz kampüste. Önümüzdeki hafta bahar şenlikleri olduğundan şenlik alanında çalışmalar var, ses sistemleri falan getiriliyor bir yerlerden, tatlı bir telaş var yani buralarda. Şenlikte de ilk gün Duman, son gün Ezginin Günlüğü konserleri var :)

Konuşurken Gözüme Bak

Malumunuz yaz geldi geliyor...
Güneş yüzünü iyice gösterdi...
Bir sıcak basması, bir bunalmalar, bir afralar tafralar...
Çarşıda pazarda acele acele halledilen işler, kendini serin gölgelik bir yerlere atma çabaları...
Elde yarım litrelik su şişeleriyle gezmeler...
Toplu taşıma araçlarına binmekten nefret eder hale gelmeler...
Klimalar, vantilatörler yüzünden şişen faturalar...
Sabahın köründe kalkıp işe gitmek zorunda olan insanları düşünmeden sabahlara kadar balkonlarda oturup çen çen çene çalmalar...
Çok yakında...
Bu liste böyle daha uzar gider de...

Hafta Sonları Ne Kadar Çabuk Geçiyor Değil mi?

Bütün hafta uykusuzluk çektiğim için cumartesi doya doya uyuma hayallerim vardı benim, ama evde iki adet kurulum gerektirmeyen çalar saat olduğunu unutmuşum. Sağolsun kızlar cumartesi demediler, pazar demediler, anne babamız biraz uyusun dinlensin demediler, bizi yataktan çıkarmayı başarana kadar kapının önünde mıyıkladılar da mıyıkladılar. Sabahın 7 buçuğunda bizi ayağa diktiler. Hayır kalktık da ne oldu?
Tek dertleri bizi uyandırmakmış meğer, bizi uyandırıp normal hayatlarına geri döndüler...
Ama kendileri bütün gün uyudular, kedi değiller mi?

Güzellik Anlayışı

Uzun bir süredir bir tek diziyi izlemek dışında televizyonun yanından bile geçmiyorum. Kendisiyle küsüm. Küslüğümün nedeni de sadece gereksiz, boş ve zaman kaybı olan yayınları yüzünden değil. Küsüm çünkü istisnasız her dizisinde, her programında, her reklamında boy gösteren insanların gerçek dışı olması.
Arkadaş hepiniz mi güzellik yarışmasından fırladınız, hepiniz mi spor salonlarından yuvarlandınız?
Bizim yurdum insanlarımız nerede?

Verdiğimiz Rahatsızlıktan Ötürü...

Ben çok tez canlı bir insanın, aklıma bir fikir geldi mi hemen uygularım, sonra da pişman olabilirim.
Nitekim yine öyle bir şey oldu, kitap fuarında geçirdiğim ve aldığım kitapların da gazına gelerek bir kitap blogu açtım bildiğiniz üzere. Sonra düşündüm ve ne kadar gereksiz bir iş yaptığımı fark ettim. 
Sokak Kedisi Bob'un üstüne iki kısa öykü kitabı daha okudum ve anladım ki okuduğum her kitabı bloga yazacak hevesim yok. Bir kitabı blogumda yazmak için beni gerçekten etkilemesi ve yazmaya, anlatmaya değer olması gerekiyor, aksi taktirde hiçbir şey ifade etmiyor. Kendimden bir şey katamadığım zaman sevimsiz ve sıradan olacak biliyorum. Sırf yazmış olmak için yazmayacağım. O yüzden İki Kedi Bir Kitap macerama nokta koyuyorum, böylece siz sevgili arkadaşlarımı da iki blog arasında git gel yapmaktan kurtaracağım :)
Kabul ediyorum saçmaydı, ama ne demişler zararın neresinden dönersen kardır...