Doğum Hikayem


Yine ben :)
Şöyle bir eski yazdıklarıma baktım da en son İzmir'de yazmışım adam akıllı. Merak etmeyin daha doğurmadım falan yazmışım. 32. haftadaymışım, nasıl doğuracağıma karar vermemişim falan :)
E hadi o zaman başladım madem, doğum hikâyemizi anlatayım size.

Geçen yaz temmuz ayının ilk haftası göçü göbeleği topladık, yığdık evin ortasına. Babam geldi, karnı burnumda beni ve kızları(Duman ve Gümüş) alıp arabayla Ankara'ya getirdi. Eşim de birkaç gün sonra geldi. İki haftalığına bizimkilerin evine postu serdik. Yan gelip yattık ki ben başka bir şey yapacak durumda değildim zaten. Temmuzun son günü de bizimkilerle arasında 8 bina olan evimize taşındık. Taşınma ve temizlik aşamalarında koca göbeğimle sağa sola çemkirmek dışında hiçbir işe yaramadım. Utanmadan babama şunu dedim bir de: "Sen bu kapıyı sildin mi şimdi? Emin misin? Ama burada bir parmak toz var. " Ben bunu söylediğimde elindeki bezi kafama çalmadıysa tek sebebi o zamanlar karnımda şimdi beşiğinde uyuyan sabidir.
Neyse efendim, sonuçta kazasız belasız yeni evimize taşındık. Birkaç gün sonra da eşim işe başladı. Hayat normale döndü. Herkes işinde gücünde, annemle ben doğumdan önce eksikleri tamamlama derdinde.

Bir akşam yemekten sonra oturduk tv izliyoruz. Eşime dedim "hiç göbekli fotomuz yok ya hadi gel çekelim". Denedik olmadı. Göbek çok büyük. Bizi çekecek kimse yok. Bir selfi çıbığımızın olmayışına ilk ve son kez o zaman üzüldüm işte. Neyse, iki gün sonra doktor kontrolümüz var. Yatmadan önce başucumdaki deftere doktora soracaklarımı yazdım ve yattık uyuduk. Tabi ona uyumak denirse. (Takriben 20 dakikada bir wc ye gitmekten uyuyamıyordum. ) Sabah eşimi işe yolladıktan sonra bütün yastıkları kucaklayıp yattım. Bir saat ancak uyumuştum ki o da ne? ! Sanırım yatağa işiyorum! Yok canım! Daha neler!  Ama tutamıyorum! O zaman işemiyorum doğuruyorum! Olamaaaaz! Eee sancı yok? Hem daha zamanı vardı. Evde yalnızım. Yatağın kenarında dikilmiş şarıl şarıl sular akarken salak salak ağlamaya başladım. Önce kimi arıycam? Dr? Eş? Annem? Yatak battı, yerler battı, ay dur halı bari batmasın. Annemi aradım, telefonu babam açtı. Ona söylemedim de annemi istedim. Anneeee suyum geldi dedim ağlamaktan başka da bir şey diyemedim. Sonra doktoru aradım, hemen gel dedi. Gittim kapının kilidini açıp yatağın kenarındaki yerime döndüm. Beş dk sonra kardeşim geldi.Koşa koşa gelmiş deli. Abla iyi misin?  Gelme sakın diye carladım. Üstüm başım saçma sapan, bir yandan hâlâ su geliyor. Birkaç dakika sonra annemle babam geldi. Annem de ağlamış, kırmızı gözlerle hemen olaya el koydu. Ben gelmeyin yaaa diye ağlıyorum,  annem babama bağırıyor, gel şu çantaları al diye. Bana hadi ne duruyorsun giyin de gidelim çabuk diyor. Ben diyorum su akıyor. Hem banyo yapacaktım. Kaşlarımı aldıracaktım. Olmadı ki böyle orman kaçkını gibi. Annem dolaptan bi tane elbise alıp geçiriyor üstüme. Tutuyor kolumdan. Hastaneye gidene kadar ağla ağla içim çıkıyor. Sabahın 8 buçuğu, trafik fena. Dörtlüler yanıyor, kimse oralı değil. Kardeşim iniyor arabadan yolu açtırmaya. Sonunda hastanedeyiz. Odaya çıkıyoruz. Beceriksiz hemşireler damar yolu açacak da kan alacak da sonuçlar çıkacak da ameliyata gircez de derken doktor geliyor. Muayene ediyor. Baş mobil, kanala girmemiş. Yallah doğru sezeryana ki  zaten onu istiyordum. Eşim nerede kaldı derken yetişiyor çok şükür. Asansörün önünde vedalaşıyoruz bizimkilerle. Ben ameliyathanenin önünde çıkmak bilmeyen tahlil sonuçlarını bekliyorum sedyede. Doktor geliyor yanıma, merak etme, korkma, şimdi çıkacak sonuçlar. Hah çıktı, trombosit değerlerin düşük, epidural yapamıycaz, spinal yapıcaz, tamam diyorum, yap da ne yaparsan yap. Eşim giyinmeye gidiyor, beni ameliyathaneye alıyorlar, bir anda neye uğradığımı şaşırıyorum, etrafımda bir sürü insan, bir telaş, bir hareket, bende her şey flu, sedyenin üstünde iki büklüm hareketsiz duruyorum, biri beni kucaklıyor kıpırdamayayım diye, belime bir iğne saplanıyor, acıyıp acımadığını vallahi hatırlamıyorum, sonrasında zaten bacaklarıma yayılan bir sıcaklık, his kaybı. Ellerimi kollarımı bağlıyorlar, sonda takıyorlar, göbeğimi boyuyarlar, hiçbir şey hissetmiyorum ama korkuyorum. Eşim hala gelmedi yanıma, eşim de eşim diye ağlıyorum, doktor gelecek eşin merak etme diyor, yazık garibim tam da doktor karnımı keserken girmiş içeri, bi fena olmuş, hemen başucuma geliyor, beni sakinleştirmeye çalışıyor, ben bağıra bağıra ağlıyorum, acıdan değil, korkudan, burnuma bi yanık kokusu geliyor diyorum, gülüyorlar, sohbet ediyorlar ağlamayayım diye, doktorum anestezi uzmanına diyor Burcu İzmir'den geldi biliyor musun, öteki doktora dönüyor adaşsınız bak, bıdı bıdı, tepemdeki diyor çok korktun sen istersen bitene kadar uyutayım seni, yok diyorum, olmaz, sonra bir ağlama sesi, kurbağa gibi, ciyak ciyak, ben daha beter ağlıyorum, eşim uzanmış bakıyor, çok tatlı çok tatlı diyor, muayene edip öyle getiriyorlar başımın yanına, bakıyorum minicik, çok küçük bu diyorum, ne bekliyordum acaba, halbuki 3 kilo 950 g ama gözüme baya küçük görünüyor. Neyse, biraz sakinleşiyorum. Efeyle babasını odaya yolluyorlar, ben kalıyorum, çünkü dikilmem lazım. Sağolsun doktorum güzellikle ilgili tüm kaygılarımı giderip estetik dikiş attığını söylüyor(!) Bitmek bilmiyor, zaman geçmiyor, biran önce gitmek istiyorum oğlumun yanına, kollarıma almak istiyorum, koklamak istiyorum. Sonunda bitiyor, bir 15 dakika da yukarıdan bir hemşirenin gelip beni odama çıkartmasını bekliyorum. Ve nihayet odamdayım. Herkesin gözler yaşlı, salya sümük ağlamışlar Efe'yi görünce. Ben ağlamıyorum artık, kavuştuk çok şükür küçük adamımla. 





Bundan sonrası ayrı bir hikaye, sezeryan ve sonrası, doktorum ve doğum yaptığım hastane hakkında daha sonra yazarım, belki arayış içinde olan arkadaşlara yardımcı olur. Şimdilik bu kadar. Zaman ayırıp okuyan herkese teşekkür ederim.

Sevgiyle kalın. 

Deneme 1, 2

Merhaba,
Madem blog dünyasına dönüş yaptım, o halde yazmalıyım değil mi? Aslında yazacak o kadar çok şey var ki, ama zaman yok. Şu an yarım saatlik öğle uykusunda olan Efe uyanmadan ne yazarsam kardır. (Bu arada pc açmaya üşendiğimden telefondan yazıyorum, hata olursa affola. )
Malumunuz, bütün zamanım Efe ile geçiyor. Henüz kendi kendine oynamak gibi bir becerisi olmadığı için uyanık olduğu süre boyunca ilgi istiyor. Hâliyle ancak o uyuduğunda kendime vakit ayırabiliyorum. Bu kısa zamanlarda hemen bir fincan kahve yapıp kitabımı elime alıyorum. Artık ne kadar okuyabilirsem. ..

Bu sıralar en çok çocuk gelişimiyle ilgili kitaplar okusam da arada değişiklik de yapıyorum. Mesela son zamanlarda okuduğum en güzel kitaplar "Şeker Portakalı", "Güneşi Uyandıralım" ve "Delifişek" üçlemesi. Zeze'nin hikayesi. Küçükken okumamış olmam çok üzücü tabi ama sonuçta okudum, tavsiye ederim.

Şu an okumakta olduğum favori kitabım ise "Daha Sade Bir Hayat".




Neyse ufaklık uyanmadan biraz da kitap okuyayım. 

Görüşmek üzere. ..

Özlemişim Buraları :)

Merhaba!
Aylardır süren sessizliğime rağmen takibi bırakmayan, merak eden, mesaj atıp soran tüm arkadaşlarıma kocaman selam ve sevgiler :)

Aslında bu bir mim yazısı olacaktı ama şimdi bu daha kolay geldi. Başlar başlamaz gözümü korkutmayayım, oğlanım uyurken hemencecik bir selam verip çıkayım dedim. Sahalara geri dönmeme vesile olan Kitapsız Kedi'ye çok teşekkür ederim :)

Tahmin edersiniz ki günlerim Efe ile geçiyor. 8 aydır yapışık ikiz gibiyiz ve tabi ki bu durumdan şikayetçi değilim. Canım, bebeğim, biriciğim ne de olsa. Hadi itiraf edeyim, başlarda epey zorlandım, alışamadım, sıkıldım, yoruldum, söylendim, ama Efe büyüdükçe her şey daha keyifli olmaya başladı. Birlikte yemek yiyoruz, birlikte oynuyoruz, kitap okuyoruz, geziyoruz, birlikte uyuyoruz, hatta birlikte temizlik ve yemek yapıyoruz.

Yazmayı çok özledim. Bundan sonra daha çok yazarım diye düşünüyorum. Tabi yazdıklarım ne kadar ilginizi çeker bilemiyorum ama olsun ben yine buralarda olacağım. Şimdilik bu kadar, Sevgiyle kalın.